1 MAYIS SUÇ DEĞİLDİR; GÖZALTINA ALINAN EMEKÇİLER SERBEST BIRAKILMALIDIR!

Temel hak ve hürriyetlerden kabul edilen ifade özgürlüğü birçok uluslararası belgeye konu olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında da açıkça düzenlenerek güvence altına alınmıştır.

Anayasanın “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlıklı 25, “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26 ve “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddelerinde, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesinde ve İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde koruyucu hükümlere yer verilmiştir.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 20. maddesinde herkesin barışçıl amaçlarla toplanma hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 34. maddesinde de herkesin önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin toplantı özgürlüğünü düzenleyen 11. maddesinin birinci fıkrasında da herkesin barışçı amaçlarla toplantılar yapmak hakkına sahip olduğunun açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır.

Bu durumda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması, barışçıl amaçlarla yapıldığı, silahsız ve saldırısız olduğu, kendi içerisinde başka bir suçu oluşturmadığı, hukuken korunabilecek sınırda kaldığı sürece düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olup ceza hukuku anlamında bir suç teşkil etmediği açıktır.

Hal böyle iken 1 Mayıs’ta Taksim Meydanında olmak isteyen emekçilerin, vatandaşların, sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partilerin, avukatların ve sendika temsilcilerinin engellenmesi, hele hele gözaltına alınmaları bir hukuk devletinde asla kabul edilemez.

Bir hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir başka husus da tüm kurum ve kuruluşların, vatandaşların tabi oldukları hukukla kendilerini bağlı görmeyen; kerameti kendinden menkul, kanun tanımaz, hukuk tanımaz sorumsuz sorumluların mevcudiyetidir.

Bu noktada yargıya düşen, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış hak ve özgürlükleri kullananlara değil; bu hak ve özgürlükleri keyfi şekilde sınırlandırmaya kalkan, hak ve hukuk tanımayan, hangi saikle olursa olsun hukuku iğfal eden ve bir Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini kabile zanneden hadsizlere haddini yine hukuk yolu ile bildirmek ve hukukun egemenliğini ve bağımsızlığını her türlü siyasi ve ideolojik etki ve tesirden uzak şekilde tesis etmek ve korumaktır.

Yargının bağımsız, demokratik, hukukun egemen olduğu ülkelerde biricik görevi budur!

Bu görevi yerine getirmekten imtina eden, hakkı ve hukuku gözetmeyen, hukukun iğfal edilmesine seyirci kalan yargı, adaletin ve hakkaniyetin tecelligâhı olamaz ve olacağı yegâne şey de her zaman ve her devirde siyasi iktidarların figüranı olmaktır.

Devletin, milletini koruma yükümlülüğü mevcuttur ve bu koruma yükümlülüğü her türlü tehdit ve tahrike, her neviden saldırıya karşı korumaktır. Milletini korumaktan aciz bir Devletin meşruiyeti tartışmalıdır, milletini korumaktan aciz bir Devlet de ayakta kalamaz.

Taksim Meydanı; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin meydanıdır, Türk Milletinin Meydanıdır, demokrasinin meydanıdır.

Kendi vatandaşını kendi meydanına almayacak kadar kendini ve meşruiyetini yitirmiş bir anlayış; bu ülkenin artık sırtında taşımaktan usandığı bir yüktür ve er ya da geç o yükü bu millet omuzundan atacaktır!

BÜRO-İŞ SENDİKASI

Sosyal Medyada Paylaş