BU DAHA BAŞLANGIÇ!

Bundan tam 9 yıl önce Ülkemiz emek mücadelesinde mevcut sendikal anlayışların siyasi partilere göre konumlanmış parçalı görüntüsü, hak arama mücadelesinin önüne geçen etnikçi, ayrılıkçı politikalar, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Önderliğinde gerçekleştirilen Ulusal Kurtuluş Mücadelesine burun kıvırıp, tepeden bakan anlayışlar ve bir aydınlanma devrimi olan Cumhuriyetimizin, Ulus ve Ülke bütünlüğünün tehdit edilmesine ses çıkarmayan, anti-emperyalist, sınıfsal mücadeleden kopan yapılardan ayrılarak kendi Sendikamızı kurarak yola çıkma kararlılığı göstermiştik.

Maalesef Ülkemizde zaman içerisinde yaşanan gelişmeler bizleri doğrular nitelikte gelişti.
Cumhuriyetimize, çağdaş yaşama, dönük saldırıların giderek artığı, laik, demokratik, Türkiye Cumhuriyetinden, bir sosyal devletten bahsetmenin artık mümkün olmadığı, Hukukun kirli, siyasi hesaplaşmaların aracı ve Cumhuriyetimize, demokrasimize indirilen darbenin dipçiği haline geldiği, temel demokratik hak ve özgürlükler yasa yollu sistematik saldırılara uğrarken, meydanların, kitlelerin peşinen çoktan gözaltına alındığı, doğamıza, çevremize dönük plansız sanayileşme ve şehirleşmenin, yarattığı ağır tahribat, emeğe dönük ucuz ve güvencesiz iş gücü yollu sömürü ve iş ve kadın cinayetlerinde yaşanan artışın, Emperyalizmin Ülkemizi Ortadoğu’nun karanlık, bataklığına çekme ve bölme çabası ile siyasilerin işbirlikçi tavrı karşısında yaşanan; Halkımızın Haziranla başlayan Gezi ayaklanması, Tomalı demokrasiyle kanlı bir biçimde bastırılmış, sayısı on binleri bulan yaralı ve pek çok gencimizin hayatını yitirmesiyle şimdilik kaydıyla son bulmuştur. Zira halkımızın daha adil, eşit ve adaletli bir Türkiye’ye dair umudu ve kavgası bu coğrafyada bitmedi ve hiç bitmeyecek. Geldiğimiz noktada faşizmin gözü dönmüşlüğünü vurgulamak için 12 Eylül darbesinin 17 yaşında ki; Erdal Eren’inden, Gezi’nin 15 yaşında ki; Berkin Elvan’ına doğru bakmak sanırım yeterli olacaktır.
Sendikalaşma oranının yüzde 6’ya gerilediği taşeron Cumhuriyeti haline gelen Ülkemizde, 2002 yılı resmi rakamlarına göre 350 bin olan taşeron sayısı şu an 1.7 milyona çıkmıştır. İşçi ölümlerinin artmasının tesadüf ya da fıtrat olmadığının, Ülkemizin AKP eliyle ölü işçiler cumhuriyetine çevrildiğinin farkındayız.
Öte yandan %3 lük ücret zamlarıyla çalışan, üreten kesimlerin yoksulluğa nasıl itildiğini biliyoruz.
Emek örgütüymüş gibi gözüküp, emekçinin dilinden konuşup perde gerisinden kendi siyasi ya da mesleki ikballeri için İktidarla el sıkışan, kamu emekçisini her fırsatta satan, yetmez ama evetleriyle bu günkü siyasi tablonun oluşmasına destek olan sözde sendikaları da biliyoruz.
Bizler; bu karanlık ve karamsar tablonun tam karşısında emek ve adalet mücadelesini hiçbir gündelik ve kişisel çıkar gözetmeksizin inatla, azimle ve inançla sürdüren demokrasinin tüm gerekirliklerini ve hukukun üstünlüğünü esas alan bir anlayışla hakkın, hukukun ve demokrasinin tesisi adına fedakârca mücadele eden bu güzide topluluğun birer ferdi olarak; toplumsal huzur ve barışın ancak ve ancak çalışanın ve üretenin hak ettiği yaşam standartlarında bir yaşam sürdürebilmesiyle, çalışanların emeklerinin karşılığını alabilmesiyle, toplumun ortak değer ve yargılarının özgürce ve bir arada yaşanabilmesiyle, hak ve adalet duygusunun yerleşmesiyle, herkesin ülkenin tüm zenginliklerinden eşit bir şekilde pay sahibi olarak yararlanabilmesiyle, herkesin kişisel hak ve özgürlüklerinin Anayasa tarafından güvence altına alınmış olmasıyla, hukukun egemenliğiyle, demokratik ilke ve kuralların özümsenmesiyle sağlanabileceğine inanan binler olarak Büro-İş çatısı altında buluştuk.
Kurulduğumuz günden bu yana sosyal adalet ve eşitlik için, demokrasi ve Cumhuriyetimizin değer ve kazanımları için, insanca yaşam hakkı ve adil bir gelir düzeyi için, alın terimiz ve emeğimiz için bu yola çıktık ve bu yolda karşılaştığımız tüm güçlüklere, haksızlıklara ve hukuksuzluklara hep birlikte göğüs gerdik. Hiçbir makam ya da mevki beklentisi içerisine düşmeksizin hakkın ve hukukun hizmetinde emeğe ve alın terine sahip çıktık.
Güçlü ve kararlı bir duruşunu her türlü koşulda muhafaza eden, demokrasi ve hak mücadelesinde hiçbir iktidara boyun eğmeyen, baskı ve sindirme çabalarına, demokrasi dışı eylem ve müdahalelere yenik düşmeyen, haksızlık ve hukuksuzluk karşısında hep birlikte, tek bir vücut gibi mücadele eden, aydınlık Türkiye umudunun taşıyıcısı, Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkan, Atatürk ilke ve devrimlerinin, ulusal birlik ve beraberliğimizin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti idealinin bayraktarı Büro-İş Sendikası olarak; daha büyük olmak, daha büyük bir azim ve kararlılık içinde çalışmak, daha fazla mücadele etmek zorundayız. Yapabildiklerimizi daha iyiye taşımak, yapamadıklarımızı yapmak için daha büyük, daha güçlü, daha hızlı, daha çalışkan olmak zorundayız.
Bizler kendi içimizde uyumlu, birlik ve beraberlik içerisinde hareket edemezsek; bizler bu mücadeleyi kararlı ve dirençli bir şekilde savunamazsak ve ifade edemezsek, kucaklayan ve daima ileriye bakan, ülke gerçeklerinin farkındalığında bir yaklaşımı benimsemezsek; verdiğimiz mücadele bugüne değin ödenen ve ödenecek tüm bedellere rağmen değerini bulamayacaktır.
Yaptıklarımızı daha da geliştirmek, hizmet kolumuzdaki tüm personelin hak ve özgürlükleri adına daha fazla mücadele etmek, kazanımlarımızı korumak, demokratik haklarımıza sahip çıkmak için daha fazla çalışmak, daha fazla üretmek ve daha fazla kitleye ulaşmak zorundayız.
Ülkenin dört bir yanından bu onurlu yürüyüşe destek veren tüm kamu emekçilerini, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Emek veren, omuz veren tüm mücadele arkadaşlarıma teşekkür ediyor daha nice yıllar diliyorum.04.06.2015

Haydar ŞAHİNDOKUYUCU
BÜRO-İŞ Genel Başkanı

Sosyal Medyada Paylaş