ÜÇÜNCÜ YARGI PAKETİ DE, TIPKI KENDİSİNDEN ÖNCEKİLER GİBİ SADECE GÖZ BOYAMADIR!

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, geçtiğimiz günlerde “Yargı Hizmetlerinin Daha Etkin, Süratli ve Verimli Şekilde Sürdürülebilmesi Amacıyla Getirilen Yenilikler” konulu bir basın toplantısı gerçekleştirmiş ve bu basın toplantısında “3. Yargı Paketi” adı verilen yargıda reform taslağını ana hatları ile kamuoyuna açıklamıştır.

“Tutuklama kararı vermek zorlaşıyor”, “Yolsuzlukla etkin mücadele sağlanacak”, “Basın ve ifade özgürlüğü sağlanıyor” gibi beylik sözlerle ve kamuoyunun hiç de yabancı olmadığı manşetlerle gündeme taşınan yargı paketinin, özü itibariyle Türk yargısının yapısal sorunlarına ya da yargının bir bütün olarak sorunlarına çare olmaktan uzak olduğu da Sayın Bakanın konuşması henüz bitmeden görülmüş ve anlaşılmıştır. Üçüncü yargı paketi de, tıpkı kendisinden öncekiler gibi sadece göz boyamadır!

Yargının sorunlarını çözmekten uzak, yargı emekçisinin sorunlarını görmezden gelen, “yargı bağımsızlığını sağlayacağız” söylemleri ile yola çıkıp yargıyı siyasi iktidara daha da bağımlı hale getiren, Türk Milleti adına karar veren mahkemeleri hükümetin mahkemesi; Cumhuriyetin Savcılarını da Hükümet Savcısı düzeyine indirgeyen ve güçler ayrılığı prensibini ilga ederek fiilen yargıyı yürütmeye tabi kılan bir anlayışın; “yargıda reform” gibi büyük ve güçlü sözlerin ardında, kendi gündemini ülke gündemine taşımaya dönük kısır gündelik politikalarını uygulamanın ötesinde herhangi bir çaba içerisinde olması beklenemez.

Yargıyı hızlandırma adına adaletin çabukluğa feda edilmesini meşru kılmaya yönelik düzenlemeler bir yana, kamuoyu gündemini işgal eden yargının büyük yapısal sorunları adına hiçbir iyileştirme içermeyen paket, bu yönde herhangi bir iyileşme beklentisi de yaratmaktan uzaktır.

Parası olmayan vatandaşın yargı önünde hakkını hukukunu aramasının önüne yeni engeller çıkaran yargı paketi; tutuklama gibi bir tedbirin zorlaştırılması bir yana, adeta bir ceza gibi uygulanmasının önüne geçmekten uzak, “dostlar alışverişte görsün” kabilinden temennilerle doludur.

Molotofkokteylinin, silah ve patlayıcı madde kapsamında suç sayılması, kaçak elektrik kullanımı karşılıksız yararlanma suçuna dönüştürülmesi, örgüt üyeliğinden verilecek cezanın yarı oranında indirilmesi, şüphelinin ifade tutanağına ve bilirkişi raporuna konulan gizlilik süresinin en fazla 3 ayla sınırlandırılması, karşılıksız çek yüzünden hapis cezasının kaldırılması, ev eşyalarının haczinin zorlaştırılması gibi getirilmek istenen düzenlemelerin yargının işyüküne ve dahası yerle bir olan adalet anlayışına katkısı merak konusudur.

Bu yargı paketi ile siyasi iktidar; ülke gerçeklerine kayıtsızlığını, yargı sorunlarına duyarsızlığını bir kez daha kamuoyuna gösterme imkânı bulmuştur. Siyasi iktidar, yargıdan ve yargı emekçilerinin sorunlarından o kadar uzaktır ki; idari mahkemelerde dilekçenin hâkimi beklemeden evrak bürolarına teslim edilebilmesine bel bağlayarak sorunları ne kadar ciddiye aldığını da gösterme fırsatı bulmuştur.

Öte yandan; kanunların düzenleme amacı şüphesiz uygulanmaktır ve sorun olan düzenlemelerin yetersizliği kadar, belki de ondan daha çok, hatalı ve yanlış uygulanması ve bu uygulamanın haksızlık ve hukuksuzluğu katlarcasına yaygınlık kazanmasıdır. Dolayısı ile tutuklamanın bir tedbir olduğunu bir milyon kez tekrar etmek, sorunları çözmeye yetmemektedir.

Bu anlamda toplumsal vicdanı son derece rahatsız eden bir takım haksız ve hukuksuz tutuklama kararları, tutuklama tedbirinin usul ve esaslarını düzenleyen hükümlerin yetersizliğinden ya da yanlışlığından değil; bizatihi kanun uygulayıcılarının hatalı ve yanlış olarak hükümleri uygulamasından kaynaklı olarak kamuoyunu rahatsız etmekte ve büyük bir endişeye sevk etmektedir.

Geçmişin kökleşmiş sorunları arasında yargıya yönelik siyasi etki ve baskının doruğa ulaştığı bir dönemde bu sorunların görmezden gelinmesi geleceğe yönelik beklenti ve umutları da ortadan kaldırmaktadır.

Yargıyı sadece hakimler ve savcılardan ibaret gören, yargının bir bütün olarak sorunlarını ve devasa işyükünü görmezden gelen anlayışın, elbette yargının sorunlarına ya da aileleri ile yüzbinleri bulan yargı emekçilerinin yaşadığı sıkıntılara çare olması beklenemez.

Siyasi iktidara düşen her yıl katlanarak artan devasa iş yükünün önüne geçilmesi adına adım atmak ve büyük fiziki, teknik, yapısal ve ekonomik sorunlarla karşı karşıya bulunan yargı personelinin sorunlarının çözümü yolunda gerçekçi çaba göstermektir. Yargının sorunlarının çözülmesi için öncelikle ve mutlaka yargı çalışanlarının sorunları çözülmelidir.

Oysa seçimlerden bu tarafa sadece Bakanlık Merkez Teşkilatında yıllarını bu Kuruma adamış sayısı şimdiden yüze yakın Yargı emekçisinin, hiçbir gerekçe göstermeden “siz bizim işimize yaramazsınız” anlayışı ile Adliyelere sürgün ediliyor olmasını açıkça kınıyor, Adalet Bakanlığını çalışanlarına karşı daha adil ve duyarlı bir sorumluluğa davet ediyoruz. Kurumsal Stratejileri bahane edenler, insan unsurunu yani yargı emekçilerini yok farz ederek bir yere ulaşamayacakları gerçeğiyle er ya da geç yüzleşeceklerdir.
Hâkimlerin, savcıların ve yargı personeli sayısının bir an evvel yeterli düzeye ulaştırılması, fiziki koşulların iyileştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi noktasında medeni ülkeler seviyesinde yasal düzenlemelerin yapılması ve yargı bağımsızlığının temin edilerek hakim ve savcıların her türlü siyasi baskı ve etkiden uzak olarak vicdanları ile karar vermelerinin sağlanması, tüm yargı çalışanların özlük haklarına ilişkin iyileştirmelerin bir an evvel yapılması ve adil bir ücret sisteminin getirilmesi gerekmektedir.

Bütün bunları gözardı eden anlayış, yargının herhangi bir derdine derman olmaktan uzak bir anlayıştır ve büyük sözlerle çıkılan yolda ifade edilen herşey, sadece göz boyamaya yönelik nafile çıkışlar olarak görülmeye devam edecektir.

Haydar ŞAHİNDOKUYUCU
Genel Başkan

Sosyal Medyada Paylaş