YARGI EMEKÇİLERİ SUSTURULAMAZ!

Böylesi bir karanlık Türkiye tablosu karşısında; şayet erdemin, cesaretin, demokrasinin, laikliğin, Cumhuriyetin kazanımlarının, Emeğe, Vatana sahip çıkmanın ve Atatürk sevdasının bir bedeli olacaksa biz kamu emekçileri bu bedeli, hem de bin kez, seve seve ödemeye her zaman hazırız.

Hemen her gün şehit haberlerinin geldiği, yokluk ve yoksulluğun pençesindeki vatandaşlarımızı hemen her gün bir ihmale, bir doğal afete, açgözlü sermayeye kurban verdiğimiz, kan gölüne dönen bir coğrafyanın ekonomik, sosyal ve siyasal olarak yönetilemez hale geldiği, emeğin ve emekçinin yokluğa, yoksulluğa itildiği, siyasi iktidarlar eliyle hukukun üzerinden silindir gibi geçildiği; artık neredeyse kanıksadığımız olumsuzlukların, olayların, yıldan yıla devredilmiş, çözülememiş, görmezden gelinmiş büyük sorunların gölgesinde, Türkiye’de, yeni adli yıla giriyoruz.

Uluslararası çıkar odaklarının, kıtalar ötesi yüksek menfaatlerin, bölücü ve radikal dinci terör gruplarının adeta bir kan gölü haline çevirdiği coğrafyamızda, Türkiye’yi eksiklerine karşın örnek bir demokrasi ülkesi, bölgesinde halk iradesinin en temel belirleyici olduğu tek laik, sosyal, hukuk devleti yapan ilke ve değerler ile Cumhuriyetin kazanımları birer birer ortadan kaldırılmakta; giderek bir bataklığı andıran coğrafyamızda Türkiye’yi Türkiye yapan tüm insani, ahlaki ve insanlığın ortak değerleri ayaklar altına alınmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “Yurtta barış, dünyada barış” ile başlayan onurlu yürüyüşü, şahsi çıkarlarını emperyalistlerin ari menfaatleri ile birleştiren kadrolarca sekteye uğratılmış; çıkar odaklarının güdümünde, terör gruplarının Türkiye Cumhuriyeti topraklarında özgürce hareket edebildikleri, eylem yapabildikleri, kan dökebildikleri; vatandaşın can ve mal güvenliğinin kalmadığı, hukuk sisteminin yolsuzluğun, adaletsizliğin, haksızlığın ve hukuksuzluğun karşısında diz çöktürüldüğü bir noktaya evrilmiştir.

Şüphesiz yaşadığımız bu karanlık günlerin gelişi daha yıllar öncesinden apaçık görülmüş ve bu ülkenin aydınlık insanları, demokrasiye ve Cumhuriyete gönülden bağlı yurtseverleri, sivil toplum kuruluşları, her türlü baskı ve tehdide karşı siyasi iktidarların güdümüne girmeyi reddetmiş; onurlu, dirayetli meslek örgütleri, sendikalarımız; yaklaşan bu tehlikeye karşı en önemli tarihsel sorumluluklarını yerine getirmiş ve türlü güçlüklere karşı onur ve vakarla ülkelerini yaklaşan karanlığa karşı uyarmışlar, ne var ki Hakimlerin ve Savcıların çok ağır siyasi baskılarla karşı karşıya bırakıldığı, yargı üzerindeki baskının tam anlamıyla bir tahakküme dönüştüğü ve hukukun siyasetin bir aracı haline getirildiği, yönetenlerin yönetilenlerin bağlı olduğu hukuku bilfiil çiğnediği bir ortamda bu karanlık günlerin yaşanmasına engel olunamamıştır.

Bu karanlık tablo karşısında, kendi şahsi ve kurumsal istikbal arayışlarını siyasi iktidarların uhdesinde gerçekleştireceklerini umanlar, makam ve koltuk uğruna, rant ve çıkar güdüsüyle sokaktaki vatandaşı ve kamudaki emekçiyi bu emellerine ulaşmak için feda etmişlerdir.

Son derece güç ekonomik, fiziki ve sosyal koşullarda fedakârca görev yapan yargı emekçileri Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bu kadar sahipsiz, hiç bu kadar kimsesiz bırakılmamıştır.

Yargı personelinin yok sayıldığı, tüm yasal ve ekonomik kazanımlarının birer birer ellerinden alındığı, fazla mesai ücretlerinin ödenmesinden ulaşım yardımlarına, havuz ücretlerinden nöbet izinlerine kadar pek çok kazanımlarının yerle yeksan edildiği bir ortamda; yeni adli yıl için umutlu konuşmanın imkânı yoktur.

Kendi koltukları ve siyasi bekaları için bölgesinde huzurun ve barışın ülkesi olmak yerine kaos ve gözyaşının işbirlikçiliğine soyunanların, bu uğurda millet iradesinin tecelli ettiği sandığı bile tanımayanların, hakça ve eşitlik içinde davranmaları beklenemez. Nitekim henüz yeni imzalanan toplu sözleşme de kamu emekçilerine sadece daha fazla yoksulluk getirmiştir.

Gerçeğin tam aksine, kendi açıkladıkları enflasyon rakamları ile dahi örtüşmeyen, iğneden ipliğe her mala ve her hizmete yapılan zamlarla çoktan kat ve kat fazlası kamu emekçilerinden alınan tutarların, günlerce sergilenen ve tiyatro oyunlarını aratmayan sözde toplu sözleşme masasında oturmaktan başkaca hiçbir şey yapmayan sözde sendikaların büyük bir teslimiyet içinde imzaladıkları yüzdelerle telafi imkânı yoktur.

Hakiminden Savcısına, Hizmetlisinden Mübaşirine, Zabıt Katibinden Yazı İşleri müdürüne, Teknik personelinden şoförüne, Yargıtay emekçilerinden, Sayıştay ve Danıştay çalışanlarına, Bölge İdare Mahkemesi emekçilerinden Anayasa mahkemesi çalışanlarına kadar yargı bir bütündür. İşte bu bütünlük dolayısı iledir ki yargının sorunlarını çözmek iddiası taşıyanlar, başta siyasi iktidarlar, öncelikle yargı çalışanlarının sorunlarını çözmek zorundadırlar.

Kaşıkla verip kepçeyle geri alanların, tiyatro sahnesini aratmayan toplu sözleşme masalarının, kendi siyasi istikbal arayışlarını siyasi iktidarların uhdesinde gerçekleştirmek adına kamu emekçisini pazarlık masalarında açık artırmaya çıkaranların varlığında yargı emekçisine kalan; daha fazla yoksulluk, daha fazla yoksunluk, daha fazla sürgündür.

Öyle ki 657 sayılı Kanuna tabi Devlet memuru olarak görev, yetki ve sorumlulukları yasalarla açıkça belirlenmiş yargı emekçileri maddi gerçeğe aykırı gerekçelerle, sözde bahaneler ve hukukun eğilip bükülmesi ile her türlü ekonomik, sosyal ve fiziki olumsuzluklar karşısında büyük bir özveri ile yoğun işyükü altında görev yaptıkları birimlerden sürgün edilmektedir. Bu adaletsiz yaklaşımın son kurbanı Adalet Bakanlığında görev yapmakta iken ,Çubuk Adliyesine sürgün edilen Sendikamız Genel Örgütlenme Sekreteri Binali Keskin olmuştur.

Demokratik toplumlarda bir kişiye yapılan haksızlık bütün topluma karşı yapılmış sayılır. Bu bilinç yerleştirilmedikçe, haksızlıkların ve adaletsizliklerin önüne geçmeye olanak bulunamaz.”

İşte böylesi bir karanlık Türkiye tablosu karşısında; şayet erdemin, cesaretin, demokrasinin, laikliğin, Cumhuriyetin kazanımlarının, Emeğe, Vatana sahip çıkmanın ve Atatürk sevdasının bir bedeli olacaksa biz kamu emekçileri bu bedeli, hem de bin kez, seve seve ödemeye her zaman hazırız.

Şüphesiz sığınağımız bağımsız Türk yargısıdır. Bu haksızlıklar, bu adaletsizlikler, bu hukuksuzluklar karşısında da güvenimiz ve güvencemiz bu ülkede hala var olduğuna yürekten inandığımız hakimler ve savcılarımızdır.

Bu vesile ile yeni adli yılın tüm yargı emekçilerine, tüm Türkiye’ye hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor; 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutluyoruz.

Haydar ŞAHİNDOKUYUCU

Genel Başkan


Sosyal Medyada Paylaş