Yargı-Sen'in Kapatılması Anayasaya ve Uluslararası Sözleşmelere Aykırıdır!

Anayasanın 90. maddesi; usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olup, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağını düzenlemiştir.

Yine Anayasanın 51. maddesi; çalışanlar ve işverenlerin üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahip olduğunu öngörmekte ve sendika kurma hakkının ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabileceğini düzenlemektedir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de herkesin örgütlenme özgürlüğü hakkına sahip olduğu açıkça ifade edilmiş; Kişi Hakları ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, herkesin başkalarıyla birlikte dernek kurma hak ve özgürlüğüne sahip olduğunu; bu hakkın, herkesin çıkarlarını korumak için sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkını da içerdiğini, bu hakkın kullanılmasına, demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ya da kamu güvenliği, kamu düzeni, kamu sağlığı ve genel ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından gerekli olan ve yasayla belirlenenler dışında hiçbir kısıtlama konulamayacağını öngörmüştür.

Anayasanın ve uluslararası sözleşmelerin güvence altına aldığı sendikal örgütlenme hakkı çerçevesinde ülkemizde yargıç ve savcılar Yargıç ve Savcılar Sendikası’nda (Yargı-Sen) örgütlenmişlerdir. Ancak kuruluşundan kısa bir süre sonra Ankara Valiliği, yüksek yargı organlarının başkanlarının, üyelerinin, hâkimlerin ve savcıların sendika kuramayacakları ve üye olamayacakları gerekçesiyle Yargı-Sen’in kapatılması için dava açmıştır. Dava, mahkeme tarafından kabul edilmiş ve mahkemece Yargı-Sen’in kapatılmasına karar verilmiştir.

Yargı-Sen’in kapatılması, Anayasaya ve Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelere açıkça aykırıdır. Karar, aynı zamanda yeni Anayasa tartışmaları ve demokratikleşme söylemlerinin arttığı bir dönemde alınması bakımından önem taşımaktadır. Bu kararla birlikte, siyasi iktidarın sosyal, toplumsal ve hukuksal tüm alanlar da dahil olmak üzere; yaşamın her alanına doğrudan müdahale etmeye başladığını ve önümüzdeki süreçte başta yüksek yargı organlarına yapılan atamalar olmak üzere, HSYK’nın yeniden yapılandırılması ve ülkenin dört bir köşesindeki hakimler ve savcılar üzerinde öncülleri görüldüğü üzere baskının hemen her alana yayılacağı görüşü de yaygınlık ve gerçeklik kazanacaktır.

Kuşkusuz; böylesi bir ortamda yargı bağımsızlığından, yargıç güvencesinden bahsetmek her geçen gün daha da güç bir hal almaktadır. Siyasi iktidar, Türk yargısını kendisi için bir dikensiz gül bahçesine çevirmek adına yürüttüğü sürecin son durağına yaklaşırken; tüm bir yargı sistemini, her türlü talep, baskı ve telkinine açık bir memuriyet seviyesine indirgemeye her gün daha fazla yaklaşmaktadır.

2011 dünyasında Türkiye’nin, Anayasanın ve usulüne göre onaylanarak yürürlüğe giren uluslararası sözleşmelerin güvencesi altında kurulan sendikaların kapatıldığı, sendika kurma ve örgütlenme özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı bir ülke olmakla karşı karşıya olduğunu görmek, her türlü siyasi mülahazadan uzak, demokrasiye ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kitleler ve sivil toplum örgütleri için büyük bir üzüntü kaynağıdır. Şüphesiz Yargı-Sen’in kapatılması, 12 Eylül döneminin o dönem silah zoruyla uygulamaya koyduğu sendika kapatma uygulamalarını aradan geçen 30 yılı aşkın zamandan sonra da hatırlatmaktadır. Ayrıca Yargı-Sen’in kapatılması, ileri demokrasi söylemlerinin içeriğinin ne kadar dolu olduğunu göstermesi açısından da bir milattır.

Bu süreçte demokratik kazanımların korunması ve sendikal haklar ve özgürlükler noktasında bir diğer üzüntü kaynağı; sivil toplum örgütlerinin, sendikaların ve mecliste grubu bulunan siyasi partilerin yaşanan antidemokratik süreci kabullenir ve hatta onaylar mahiyette görülen suskunluklarıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bulunan sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasının ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki siyasi ya da hukuksal engellerin kaldırılması sadece kapatılmaya maruz kalan bir sendikanın sorunu ya da mücadele alanı değil; kendisini siyasi parti, sivil toplum örgütü ya da kitle örgütü olarak değerlendiren her demokratik yapının, her demokrasiye bağlı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının en temel sorunu ve mücadele alanıdır.

Birleşik Büro-İş Sendikası
Merkez Yönetim Kurulu

Sosyal Medyada Paylaş