ADLİ YIL VE 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

Türk yargısı devasa hale gelen geçmişin ve günümüzün sorunları ile karşı karşıyadır. Her adli yıl açılışında ortaya konulan sorunlar sonraki yıla devredilen çözümlenmemiş ve çözümlenememiş sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hakiminden Savcısına, Hizmetlisinden Mübaşirine, Zabıt Katibinden yazı işleri müdürüne, Teknik personelinden şoförüne, Yargıtay emekçilerinden, Sayıştay ve Danıştay emekçilerine, Bölge idare mahkemesi emekçilerinden Anayasa mahkemesi çalışanlarına kadar yargının bir bütün olduğu gerçeği göz ardı edilerek sorunlar yıldan yıla, nesilden nesile devredilmektedir.

Hakimlerin ve savcıların çok ağır siyasi baskılarla karşı karşıya bırakıldığı, “ben yaptım oldu” türünden yasal düzenlemelerle bu baskının tüm toplum üzerinde olduğu gibi yargı üzerinde tam anlamıyla bir tahakküme dönüştüğü, hukukun siyasetin bir aracı haline getirildiği, yönetenlerin yönetilenlerin bağlı olduğu hukuku bilfiil çiğnediği bir ortamda sokaktaki vatandaşın hukuka, yargıya ve adalete güveninden söz edilebilmesi imkânı bulunmamaktadır.

Yargı personelinin yok sayıldığı, tüm yasal ve ekonomik kazanımlarının birer birer ellerinden alındığı, fazla mesai ücretlerinin ödenmesinden ulaşım yardımlarına, havuz ücretlerinden nöbet izinlerine kadar pek çok kazanımlarının yerle yeksan edildiği bir ortamda; bir bütün olarak devletin yargının en temel öğeleri olan yargı emekçilerini adli yıl açılış törenlerinde dahi görmezden gelmesi şaşılacak bir durum değildir.

Son derece güç ekonomik, fiziki ve sosyal koşullarda fedakârca görev yapan yargı emekçileri Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bu kadar sahipsiz, hiç bu kadar kimsesiz bırakılmamıştır.

Uluslararası çıkar odaklarının, kıtalar ötesi yüksek menfaatlerin, radikal dinci terör gruplarının adeta bir kan gölü haline çevirdiği coğrafyamızda, Türkiye’yi eksiklerine karşın örnek bir demokrasi ülkesi, bölgesinde halk iradesinin en temel belirleyici olduğu tek laik, sosyal, hukuk devleti yapan ilke ve değerler ile Cumhuriyetin kazanımları birer birer ortadan kaldırılmakta; giderek bir bataklığı andıran coğrafyamızda Türkiye’yi Türkiye yapan tüm insani, ahlaki ve insanlığın ortak değerleri ayaklar altına alınmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “Yurtta barış, dünyada barış” ile başlayan onurlu yürüyüşü, şahsi menfaatlerini müstevlilerin ari menfaatleri ile birleştiren kadrolarca sekteye uğratılmış; “bölgesel bir güç olacağız” sloganları arasında çıkar odaklarının ve terör gruplarının özgürce hareket edebildikleri ve en kötüsü belirli bir taban bulabilecekleri bir noktaya evrilmiştir. Bu çağdışı anlayış da terörün ülke içine taşınmasına neden olduğu gibi, aynı zamanda Irak’ta olduğu gibi Türkmen soydaşlarımızı bir soykırım tehdidi ile karşı karşıya bırakmıştır.

49 vatandaşı aylardır terör gruplarının elinde rehin tutulabildiği bir bölgesel güç tasavvur edilemez.

Halkının can ve mal güvenliğini sağlayamayan devlet tasavvur edilemez.

Halkına adil ve eşitlikçi, insani bir gelir düzeyi sağlayamayan devlet tasavvur edilemez.

Demokratik ilke ve kuralları, insan haklarını bilfiil ilga eden devlet tasavvur edilemez.

Hak ve özgürlüklerin alabildiğince kısıtlandığı; basının, sivil toplumun, sokaktaki milyonların, toplumsal vicdanın susturulduğu bir devlet tasavvur edilemez.

Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ortadan kaldırıldığı, hakimler ve savcıların muktedirlerin her türlü yasa dışı, hukuk dışı ve illegal eylem ve işlemlerinin aklanma mercileri haline getirilmesi anlayışının adalet ve hukuka galebe çaldığı bir devlet tasavvur edilemez.

Toplumsal barış ve huzurun, çalışma hürriyeti ve insanca yaşama hakkının insanların ellerinden alındığı bir devlet tasavvur edilemez.

Emekçilerin hak ve kazanımlarının birer birer ellerinden alındığı bir ortamda, emeğin ve alınterinin onurunu taşıyan emekçilerin sahipsiz ve kimsesiz bırakıldığı, yargı emekçilerinin yok farz edildiği bir Türkiye gerçeğinde, yargı emekçilerinin daha fazla sessiz kalması beklenemez ve beklenmemelidir.

Bölgesinde huzurun ve barışın ülkesi olmak yerine kaos ve gözyaşının işbirlikçiliğine soyunanların evvela kendi halkına hakça ve eşitlik içinde adaletli bir şekilde davranması gerekmektedir.

Toplumsal huzur ve iç barış, bölgesinin yegane demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan ülkesini; bölgesinde de huzurun ve barışın mimarı haline getirecektir.

Bu vesile ile yeni adli yılın tüm yargı emekçilerine, tüm Türkiye’ye hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor; 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutluyoruz.

BÜRO-İŞ

Sosyal Medyada Paylaş